Türkan
Şoray ve Şener Şen'in oynadığı diziden beri yıllardır Samatya'ya gitmek
aklımdaydı. Nihayet gidebildik. Kocamustafa Paşa tren istasyonunda inip Samatya
meydanına çıktık. Kendimi küçük bir balıkçı kasabasına gelmiş gibi hissettim.
Samatya'nın adı Yunanca kum anlamına gelen "psomatia" sözcüğünden
geliyormuş. Samatya meydanında; Ali Haydar Ocakbaşı, Samatya Balık Evi, Kuleli
Meyhanesi gibi her zevke hitap edecek lokantalar var. Meydandaki Namlı Şarküteri
pastırması ile ünlüymüş.
Samatya'
da her yıl 25-26 Ekim' de Balık Festivali, 6-7-8 Haziran'da ise Zil ve Caz Festivali düzenleniyor. Benim gibi zil ve caz da nereden çıktı demeyin. 17.
yüzyılda Trabzon'dan İstanbul'a göç eden
Zilciyan ailesinden geliyor. Aile kalay-bakır-altın karışımından Mehteran
Bandosu'na özgün ziller üretmiş. İmalathaneleri Samatya'da Mimar Sinan'ın eseri
olan Ağa Cami Yanındaymış. Ailenin bir kolu 1920 lerde ABD'ne göç etmiş,
İstanbul'da kalanlar 1970 sonuna kadar Avedis Zilciyan ustanın geleneğini
sürdürmüş. Günümüzde pek çok senfoni orkestrası, caz ve pop bateristi ısrarla
bu ailenin zillerini arıyor. TV de müzik programı izlerken dikkat ederseniz
üzerinde zilciyan yazan zilleri görebilirsiniz.
Tren
istasyonunun altındaki geçitle aynı yerde olduğu tahmin edilen eski Samatya
kapısını göremesek de Studion Manastırı-İmrahor (ioannis)kilisesi-cami
(İstanbul'da kısmen ayakta duran en eski kilise) gördükten sonra Samatya'dan
Kumkapıya doğru yürüdük. Surp Kevork Kilisesi ,Meryem Ana Ermeni Kilisesi,
Meryem Ana Rum Kİlisesi derken Kumkapıya gelmişiz. Ötesi başka bir güne diyerek
Kumkapı'dan tekrar trene binip eve döndük.
Gezeceğim
yere gitmeden önce Mehmet Önder'in Şehirden Şehire adlı kitabı ile Murat Belge'nin İstanbul Gezi Rehberi kitabını okumak gördüklerimden daha çok keyif almamı sağlıyor.
Meraklılara öneririm.
Küçük Ayasofya |