Topkapı Sarayı Müzesi
Yarıyıl
tatilinde, hazır İstanbul'a gitmişken Topkapı Sarayı'nı yeniden gezelim dedik.
Otobüsle Beyazıt'a gidip oradan da etrafımıza bakına bakına minik bir şehir
gibi olan saraya yöneldik. Minik bir şehir gibi çünkü sadece saray/ev değil.
Padişahların yaşam alanı, devletin idare merkezi, bahçeleri, müzesi, köşkleri,
darphane, saray mutfakları, kütüphane, cami, hamam, okul ile evet şehir içinde
şehir.
Topkapı
Sarayı; Sarayburnu'nda, İstanbul'un yedi tepesinden birinde, en eski yerleşme
bölgesinde. Fatih Sultan Mehmet 1453' de İstanbul'u fethettiğinde; Beyazıt'ta
şimdi İstanbul Üniversitesi'nin olduğu bölgede ''Eski Saray'' diye bilinen ilk sarayı yaptırmış. Topkapı Sarayı
1475-1478 yılları arasında yapılmış.

Biz
Sultanahmet Meydanı'ndan, III. Ahmet Çeşmesi'nin bulunduğu taraftan Bab-ı
Hümayun'dan (saltanat kapısı) sarayın ilk meydanına (Alay Meydanı) girdik.
Hemen solda Bizans'tan kalan en eski yapı olan Aya İrini dışardan görülebilir.
Aya İrini ziyarete kapalı, görmenin tek yolu burada düzenlenen konser gibi bir
etkinliğe katılmak. Ben yıllar önce bir opera temsili için gelmiştim. Denk
gelse yine görmek isterdim. Aya İrini, silahhane ve Müze-i Hümayun (ilk askeri
müze) olarak kullanılmış.


Alay
meydanının sonunda ikinci kapı Bab-üs Selam (müze girişi) var. Öğrenciler
ücretsiz girebiliyor ama yine de öğrenci
kimliği göstererek, epeyce bir süre sıra bekleyip giriş bileti almak gerekiyor. Bab-üs Selam'ı
geçince Adalet Meydanı/Divan Meydanı'na geliyoruz. Saray ahırları, harem girişi,
kubbealtı, saray mutfakları hep bu ikinci meydanda. Mutfak bölümündeki Çin
porselenleri dairesi dünyanın en büyük Çin porselenleri koleksiyonuna sahipmiş.
Kubbealtı; Divan-ı Hümayun'un (şimdiki bakanlar kurulu diyebiliriz sanırım)
toplandığı yer. Cülus (padişahların tahta çıktıklarında bahşiş dağıttıkları
tören), cenaze, ulufe töreni (yeniçerilere maaş ödemesi) gibi törenler hep bu
meydanda yapılırmış. Meydanın sonundaki Bab-üs Saade (saadet/mutluluk kapısı)
ile üçüncü meydana geçiliyor ki artık buradan sonrasına herkes giremezmiş. Tam
karşıdaki Arz Odası; padişaha divan kararlarının arz edildiği yermiş. Bu
meydanda; kitaplık, çeşme, Enderun koğuşları, cami, hamam, kiler, hazine, has
oda ve buralarda sergilenen koleksiyonlar görülebilir. Benim en çok ilgimi
çekenler; Yavuz Sultan Selim'in hazineyi açan, yüzük şeklindeki mührü, tören
kalkanları ve tılsımlı gömlekler oldu. Tılsımlı gömlekler; sefere çıkarken
giyilirmiş ve giyen kişiyi nazardan, kötülüklerden korur, şifa verirmiş.
Binaların arasından geçerek sarayın son meydanı, sultana özel alan olan Sofa-i Hümayun'a çıkıp köşkler ve bahçeler
gezilebilir, bahçeden Marmara Denizi-İstanbul Boğazı-Haliç manzarası
izlenebilir. 

Harem
en sona kaldı. Her zaman çok sıra olurdu, bu kez azdı ama acıktığımız ve yorulduğumuz
için başka sefere diyerek girmedik. Aaa unutmadan, hareme girmek için öğrenciler de dahil
ayrıca bilet alınıyor. Açlığımızı Sultanahmet meydanındaki Sultanahmet
Köftecisi'nde giderip, yorgunluğumuzu da hemen onun yanı başındaki Edebiyat
Vakfı'nın yerinde kahve içerek attık. Tatlılar; sunum ve renkleriyle çok
güzellerdi, en azından fotoğraflayalım dedik (tok ağırlamak zordur ya). Şubat
soğuğunda bu kadar dolaşmak yeter diyerek otobüse binmek üzere tekrar Beyazıt'
a doğru yürüdük.