Oyuncak
müzesi; Ankara, İstanbul, İzmir ve Antalya'da var. İstanbul'daki Sunay Akın'ın,
onu daha önce gezmiştik. Ankara'dakini yeni gezdik ve ondan söz edeceğiz.
Ankaray' dan
Kurtuluş istasyonunda inip, Hukuk Fakültesi'ne doğru yürüdük. Hukuk
Fakültesi' nin yanından Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsüne girince müze;
Eğitim Fakültesi' nin giriş katında. Gitmeden önce arayıp
(0.312.3633350-3212) randevu almak
gerekiyor.Hafta içi, saat 10.00-12.00 ile 14.00-17.00 arasında gezilebiliyor.
Müze,
Prof. Bekir Onur'un çalışmaları ile 1990 yılında açılmış. Küçük ama sizi
çocukluğunuza alıp götürecek kadar zengin. Ben; bundan benim, şundan
ablamın/kardeşimin vardı, şöyle oynardık diyerek gezdim. İçimden onlarla oynamak geldi ama hepsi vitrinde. Aklınıza gelen her
çeşit; tahta, teneke, kağıt, plastik, tel, yumuşak oyuncak var. Tabii şimdiki
çocuklarınkilere göre oldukça sade ve basit. Ama aslolan hayal gücünü kullanmak
değil mi? Fotoğraflar daha iyi anlatır diyerek.....
Ben
küçüklüğümden beri oyuncakları çok severim. Annem de bunun
üzerine beni, Ankara’daki oyuncak müzesine götürdü. Ben bu
müzeyi çok sevdim çünkü oyuncaklarla doluydu, adı üstünde
oyuncak müzesi. Buradaki bebeklerin bir çoğu bana basit geldi.
Çünkü bizim bebeklerimiz neredeyse canlı gibi. Fakat bu
bebeklerin de ayrı bir güzelliği vardı. Bana sorarsanız bu müze
anne ve babalarımıza daha ilginç gelebilir çünkü
çocukluklarında oynadıkları birkaç oyuncağı burada
görebilirler.
Yarıyıl
tatilinde, hazır İstanbul'a gitmişken Topkapı Sarayı'nı yeniden gezelim dedik.
Otobüsle Beyazıt'a gidip oradan da etrafımıza bakına bakına minik bir şehir
gibi olan saraya yöneldik. Minik bir şehir gibi çünkü sadece saray/ev değil.
Padişahların yaşam alanı, devletin idare merkezi, bahçeleri, müzesi, köşkleri,
darphane, saray mutfakları, kütüphane, cami, hamam, okul ile evet şehir içinde
şehir.
Topkapı
Sarayı; Sarayburnu'nda, İstanbul'un yedi tepesinden birinde, en eski yerleşme
bölgesinde. Fatih Sultan Mehmet 1453' de İstanbul'u fethettiğinde; Beyazıt'ta
şimdi İstanbul Üniversitesi'nin olduğu bölgede ''Eski Saray'' diye bilinen ilk sarayı yaptırmış. Topkapı Sarayı
1475-1478 yılları arasında yapılmış.
Biz
Sultanahmet Meydanı'ndan, III. Ahmet Çeşmesi'nin bulunduğu taraftan Bab-ı
Hümayun'dan (saltanat kapısı) sarayın ilk meydanına (Alay Meydanı) girdik.
Hemen solda Bizans'tan kalan en eski yapı olan Aya İrini dışardan görülebilir.
Aya İrini ziyarete kapalı, görmenin tek yolu burada düzenlenen konser gibi bir
etkinliğe katılmak. Ben yıllar önce bir opera temsili için gelmiştim. Denk
gelse yine görmek isterdim. Aya İrini, silahhane ve Müze-i Hümayun (ilk askeri
müze) olarak kullanılmış.
Alay
meydanının sonunda ikinci kapı Bab-üs Selam (müze girişi) var. Öğrenciler
ücretsiz girebiliyor ama yine de öğrenci
kimliği göstererek, epeyce bir süre sıra bekleyip giriş bileti almak gerekiyor. Bab-üs Selam'ı
geçince Adalet Meydanı/Divan Meydanı'na geliyoruz. Saray ahırları, harem girişi,
kubbealtı, saray mutfakları hep bu ikinci meydanda. Mutfak bölümündeki Çin
porselenleri dairesi dünyanın en büyük Çin porselenleri koleksiyonuna sahipmiş.
Kubbealtı; Divan-ı Hümayun'un (şimdiki bakanlar kurulu diyebiliriz sanırım)
toplandığı yer. Cülus (padişahların tahta çıktıklarında bahşiş dağıttıkları
tören), cenaze, ulufe töreni (yeniçerilere maaş ödemesi) gibi törenler hep bu
meydanda yapılırmış. Meydanın sonundaki Bab-üs Saade (saadet/mutluluk kapısı)
ile üçüncü meydana geçiliyor ki artık buradan sonrasına herkes giremezmiş. Tam
karşıdaki Arz Odası; padişaha divan kararlarının arz edildiği yermiş. Bu
meydanda; kitaplık, çeşme, Enderun koğuşları, cami, hamam, kiler, hazine, has
oda ve buralarda sergilenen koleksiyonlar görülebilir. Benim en çok ilgimi
çekenler; Yavuz Sultan Selim'in hazineyi açan, yüzük şeklindeki mührü, tören
kalkanları ve tılsımlı gömlekler oldu. Tılsımlı gömlekler; sefere çıkarken
giyilirmiş ve giyen kişiyi nazardan, kötülüklerden korur, şifa verirmiş.
Binaların arasından geçerek sarayın son meydanı, sultana özel alan olan Sofa-i Hümayun'a çıkıp köşkler ve bahçeler
gezilebilir, bahçeden Marmara Denizi-İstanbul Boğazı-Haliç manzarası
izlenebilir. Harem
en sona kaldı. Her zaman çok sıra olurdu, bu kez azdı ama acıktığımız ve yorulduğumuz
için başka sefere diyerek girmedik. Aaa unutmadan, hareme girmek için öğrenciler de dahil
ayrıca bilet alınıyor. Açlığımızı Sultanahmet meydanındaki Sultanahmet
Köftecisi'nde giderip, yorgunluğumuzu da hemen onun yanı başındaki Edebiyat
Vakfı'nın yerinde kahve içerek attık. Tatlılar; sunum ve renkleriyle çok
güzellerdi, en azından fotoğraflayalım dedik (tok ağırlamak zordur ya). Şubat
soğuğunda bu kadar dolaşmak yeter diyerek otobüse binmek üzere tekrar Beyazıt'
a doğru yürüdük.
Çok
beğendiğim Resim ve Heykel Müzesi konser salonuna, Bachfest Ankara
organizasyonu sayesinde Concerto Melante
topluluğunu izlemeye gittik. Hem epeyce bir aradan sonra o güzelim salonda
bulunmak hem de konser çok güzeldi.
Concerto
Melante topluluğu; 2008 yılında kurulmuş. Grubun sekiz üyesinden dördü aktif
olarak Berlin Filarmoni Orkestrası'nda çalmaktaymış. Konserde; flüt, keman,
kontrbas ve klavsen çalan dört sanatçı, ilk bölümde Johann Sebastian Bach'ın
flüt ve keman sonatlarından, ikinci bölümde ise Prusya kralı II. Friedrich'in
bir teması üzerine bestelediği ''Müzikal Sunu''adlı eserini sundular. Bu eser
müzik tarihçileri, matematikçiler, bilim adamları ve filozoflar için araştırma
konusu olmuş. Bach'ın en renkli ve yapısal olarak en ilginç eserlerinden
biriymiş. Benim o kadar müzik bilgim yok. Ben keyifle dinleyip, kulağımı,
gözümü ve beynimi doyurdum.
Ankara
Resim ve Heykel Müzesi; Ulus'ta, Namazgah tepesinde, Etnografya Müzesi'nin
yanında. Talatpaşa Bulvarı , Ulus yada Ankara Hastanesi yakınlarından geçen
otobüs ve minibüslerle ulaşmak çok kolay. Kültür Bakanlığı ile Ankara Hastanesi
arasında. Mimarı, Etnografya Müzesi'ni de yapan
Arif Hikmet Koyunoğlu. Bina Atatürk'ün isteği ile mermer-taş
ustalarıyla,Türk süslemeleri kullanılarak yapılmış. Müze 1927 yılında Türk
Ocakları merkez binası olarak inşa edilip, 1950'ye kadar Ankara Halk Evi olarak
hizmet vermiş, 1980 yılında müzeye çevrilmiş. Kamu kurumlarındaki eserlerin seçilip
toplanması ile açılan müze, bağışlar ve alımlarla koleksiyonlarını arttırmış.
Müzede pek çok sanatçıya ait; resim, heykel,seramik, baskı ve Türk süsleme
sanatı eserleri sergileniyor. Daimi sergi salonları, değişen sergilerin açıldığı
galeriler, kütüphane, atölye ve konser salonundan oluşuyor. Eserler kadar
binanın kendisi de görülmeye değer. Konser salonu ise 1985 yılında restore edilerek ( ahşap
koltuklar, localar, süslemeler) 1930'daki şeklini almış ve hizmete açılmış. Ben
konser salonu dedim ama bu salon konser dışı etkinlikler için de kullanılıyor.
Bu güzel salonu görmenin yolu burada düzenlenen bir etkinliğe katılmak. Konseri
dinlerken arada bir kafamı kaldırıp süslemelere, renk uyumuna bakmadan
edemedim. Tıpkı Paris'teki Galeries La Fayette (alışveriş merkezi)'de de
gözlerimi tavan süslemelerinden alamadığım gibi.