29 Ekim 2013 Salı

Sakıp Sabancı Müzesi- Anish Kapoor İstanbul'da Sergisi

Atlı Köşk, İstanbul
Anish Kapoor Sergisi


Anish Kapoor SergisiAtlı Köşk, İstanbulİstanbul Emirgan sahilindeki Sakıp Sabancı Müzesi; 5 Ocak 2014'e kadar '' Anish Kapoor  İstanbul'da'' isimli sergiye ev sahipliği yapıyor. Müze pazartesi hariç her gün saat 10.00 ile 18.00 arasında ( çarşamba, cuma 20.00'a kadar) gezilebilir.
Anish Kapoor SergisiAnish Kapoor Sergisi Hint asıllı İngiliz sanatçı ( kendisi böyle denmesini istemezmiş) Anish Kapoor, çağdaş sanatın efsane isimlerindenmiş ve bu sergi Türkiye'deki ilk kişisel sergisiymiş.  Öncelikle Atlı Köşk'ün bahçesinde, boğaz manzarası ve deniz kokusu eşliğinde bu bahçede yaşayanın ömrü uzar diyerek dolaştık. Sanatçının bahçede de sergilenen eserleri var. Manzaraya gözlerimizle bakmanın yanında sanatçının yapıtları aracılığı ile de baktık. Manzarayı ve kendimizi  Anish Kapoor'un yapıtlarında farkı açılardan (düz-ters) inceledik. Hareketi ve canlılığı gözledik.
Anish Kapoor SergisiAnish Kapoor SergisiDevasa boyutlardaki eserler insanı şaşırtıyor, nasıl adlandıracağınızı bilemiyorsunuz. En ağır olanı 12 tonmuş. Sanki bir dağın tepesini alıp getirmiş kadar doğal, bu gerçekten taş mı dedirtecek kadar olağanüstü. Hele o pigment  ile yaptıklarına ne demeli? Sonsuzluk, boşluk, çok boyutluluk? Sanki elinizi uzatsanız başka bir boyuta geçiverecekmiş gibi. Tabii ben sanatçının hangi malzemeleri kullandığını söylemeden eserlerine daldım değil mi. Paslanmaz çelik, taş (mermer, kumtaşı, oniks, granit vb.), cam elyafı, pigment. Taş eserleri doğadaki varlıklara benzeterek, pigment kullanılanlarda sınırsızlık, boyutsuzluk düşleriyle gezdik. Sergiyi bir kaç kelime ile özetlemek istersek; büyüklük, sadelik, derinlik ve canlılık diyebilirim.
Emirgan Çınaraltı,İstanbulEmirgan Çınaraltı,İstanbulBana hoş gelen bir şeyi de paylaşmadan geçemeyeceğim. Müzenin kafesi (müzedechanga); bir süredir yemek-sergi eşleşmesi adlı bir proje uyguluyormuş. Sergideki eserlere benzeyen yiyecekler ''Heykelsi Tatlar'' adlı menü ile sunuluyormuş. Çarşamba ve cuma günleri rezervasyonla gidilebiliyormuş. Biz müzeden sonra Emirgan Çınaraltı'nda kahve içerek gezimizi bitirdik.






22 Ekim 2013 Salı

İstanbul'da Bayram

teyzoştan
Silivri
Silivri
Klasik bayram ziyaretlerimizi yapmanın dışında havanın güneşli olduğu zamanları kaçırmamak adına Silivri'ye gittik. Sahilde yürüyüp, deniz kuşları ve kedileri sevgiyle izleyip, sokaklarda dolaştık. Balıkçıların tezgahlarına uzun uzun bakıp, yok Silivri'de köfte ve yoğurt yenir diyerek köfteciye girdik.  Meşhur Çardak Aile Köftecisi'nde köfte ve yanında olmazsa olmazı piyaz ve yoğurdumuzu söyledik. Yiyeceklerin gelmesini beklerken etrafımızı incelemeye koyulduk. Meşhur Çardak Aile Köftecisi, Silivriİlk dikkatimi çekenler yerlerdeki karo çiniler ve bir köşede duran gramofonlarla duvar tabakları. Doğal, pastel tonları ve desenleri ile karo çiniler hep hoşuma gitmiştir. Antre, mutfak, balkon deyince ilk aklıma gelen yer kaplama malzemesi. Teknolojik ve ekonomik değişiklerle seramik ve mermer gibi malzemelerin kullanımı artsa da son yıllarda karo çiniler yine kullanılmaya başlandı.

SilivriFırıncı, SilivriSilivri'nin toprak kaplarda mayalanan yoğurdundan alıp, fırıncının önünden bakmadan geçemeyip, ekmekleri de sepete atıp, eh bir de sahilde çay içip, doğru eve.
Sahildeki kuşlar, kayalar, heykeller de fotoğraflarda.






SilivriSilivriSilivri








15 Ekim 2013 Salı

Mahmudiye


Menzara Restaurant, MahmudiyeMenzara Restaurant, MahmudiyeMahmudiye'den Sapanca'ya bakışMenzara Restaurant, MahmudiyeHafta sonu şehrin gürültüsünden kaçmak için uygun bir yer. Sapanca'dan yukarı dağa doğru epeyce çıkarak ulaşılan şirin Gürcü köyü. Bazı köy evleri yeniden  villa tarzında yapılsa da kocaman bahçeleri ve halen kalan köy evleri ile çok göze batmıyor. Tabii şimdilik. Çünkü köye çıkılan yol boyunca inşat faaliyeti devam ediyordu. Köyün bahçe içindeki camisi eskiden kalma ve görmeye değer. Hemen caminin karşısındaki restaurantta daha önceki gidişimde oturup çay içmiştik. Bu kez daha yukarıdaki Menzara Restaurant'a gittik.

Menzara Restaurant, MahmudiyeMenzara Restaurant, Mahmudiye Sahipleri Rizeli ve o yörenin ağzında manzaraya menzara denirmiş. Tepeden Sapanca gölü ve dağ manzarasını seyrederek tertemiz havayı ciğerlerimize çektik. Restaurantın içi ayrı terası ayrı güzel, hangisini anlatsam, bahçe de cabası. En iyisi bu işi fotoğraflara bırakmak. Masadaki sebzeler bahçeden, hatta biz de bahçede dolaşıp, bir kaç tane domates, biber koparttık. Kahvaltı nefisti. Önce gözümüzü sonra karnımızı doyurduk. Tabii ki bu kadar yiyeceği bitirmek mümkün değil ama her şeyin tadına bakmaya çalıştık. Süs elmasından yapılan reçeli ben ilk kez duydum ve yedim. Kavurması mükemmeldi. Yiğidin hakkını vermek gerek; eniştemin mıhlaması daha güzeldi.
süs elması reçelikavurma

mıhlama






Menzara Restaurant, Mahmudiye

Gece kalmak isteyenler de düşünülmüş, arkadaki bahçede oda düzenlenmiş.

8 Ekim 2013 Salı

Ankara Bağ Evi ve VEKAM


VEKAM, AnkaraAnkara'ya erken gelen kış soğuğunda dolaşırken yolum yine Keçiören'e düştü. Eh buraya kadar gelmişken önceki gelişimde aklımda kalan bağ evlerini göreyim dedim.
Bağ Evi, AnkaraVEKAM, Ankaraİlki Sanatoryum Hastanesi'ne giderken yolun solunda. 1923 yılında Mareşal Fevzi Çakmak'tan satın alınan bağ evi, Koç ailesinin konutu olarak kullanılmış. Yemyeşil bahçe içindeki ev;  1992-1994 yıllarında restore edilerek Vehbi Koç ve Ankara Araştırmaları Merkezi (VEKAM) olarak açılmış.  Vehbi Koç'a ait belge ve eşyalar, Ankara ile ilgili her türlü  yayın ( roman, belge, tez, rapor, çalışma) bulunuyor ve bu özelliği ile Ankara  çalışmalarında ilk başvuru merkezi.
Bağ Evi, AnkaraBağ Evi, AnkaraVEKAM' dan az yukarıda yolun sağında ikinci bağ evi var. ''Gedikoğlu Bağı'' olarak anılan ev ; Vehbi Koç'un eniştesi Ali Gedikoğlu tarafından 1900 lerin başında yaptırılmış. Semahat Arsel tarafından restore ettirilip, Vehbi Koç Vakfı'na bağışlanarak, 2007 de açılmış. Kış katı denen ara kat; alçak tavanlı bir sofa ve ona açılan odalardan oluşuyor. Odalardan birinde Can Dündar tarafından hazırlanan eski Ankara ve bağ evinin restorasyon sürecini anlatan on dakikalık belgeseli izledikten sonra üst kata çıktım. Üst kata çıkılan merdiven boşluğunda  sergilenen örgü para kesesi koleksiyonu, üst kattaki sofada bulunan hayat ağacı işlemeli pano, aynalı ahşap konsollar, ahşap tavan göbekleri, işlemeli sedir örtüleri ve perdeler benim ilgimi çeken eşyalar. Evi dolaşırken ve eşyaları incelerken halamların bağ evini hatırladım. Kısa bir süreliğine geçmişe gittim. Kardeşimi uyurken arı sokması, telaşlı kış hazırlıkları, aklınıza gelecek her türlü meyve ağacının bulunduğu koca bahçe aklımda kalanlar.
Bağ Evi, AnkaraBağ Evi, AnkaraBağ evi; özel etkinlikler ve toplantılar için önceden arayarak kullanılabiliyormuş. Salı günü hariç her gün 10.00-17.30 arası açık, giriş 2 TL.
Yazıyı birkaç yıl önce Çağdaş Sanat Merkezi'nde gezdiğim Vehbi Koç sergisinde de gördüğüm broşürde yer alan Vehbi Koç'un sözü ile bitirmek istiyorum. ''Rahatınız için gerekli olan hiçbir şeyden kendinizi yoksun etmeyin; ama size onur veren bir sadelik, tutumluluk içinde yaşayın ve son nefesinize kadar çalışın''. Çok güzel bir öğüt değil mi?
 









1 Ekim 2013 Salı

Söyleşi


Nehir söyleşileri, Kemal KurdaşSöyleşi; sohbet; konuşup görüşme; yarenlik; makale planıyla fakat bir konuşma havası  içinde  yazılan yazıdır. Bir konuyu fazla derinleştirmeden, karşımızdaki ile konuşuyormuş hissi vererek anlatan fikir yazılarıdır. Yazar, kişisel görüşlerini sohbet sıcaklığıyla anlatmaktadır.
Herkesin ilgileneceği konularda, düşünsel planla, konuşmadaki gibi devrik cümlelerle, sorulu-cevaplı cümlelerle konuşuyormuş hissi vererek, içten, samimi, doğal, günlük konuşma havasında fakat mantık çerçevesinden ayrılmadan, kolay okunabilir bir tarzdaki düzyazı türüdür.
Senli benli ve daha cana yakın dili ile makaleden ayrılır. Günlük olaylar ve genel konuları ele alıp ayrıntıya ve teknik konulara girmemesi ile de konferanstan ayrılır.
Söyleşi türünün Türk Edebiyatı'ndaki önemli temsilcilerinden bazıları; Nurullah Ataç, Şevket Rado, Ahmet Rasim, Hasan Ali Yücel, Atilla İlhan, Melih Cevdet Anday.

Nehir söyleşileri, İlber OrtaylıHani gezerken kullandığım başucu kitaplarımdan söz etmiştim ya, konu Türk dili olunca da başucu kitaplarım var. Her ikisi de en az yirmi yıllık, kardeşimin ilkokul ve ortaokul öğrenciliğinden kalma. Bazen kızıma anlamadığı konuları anlatırken de çok işime yarıyor. Gelelim söyleşi kitaplarına. İş Bankası uzunca bir süredir Nehir Söyleşileri adıyla bir dizi kitap yayınlıyor. Yaklaşık kırk küsur sayı oldu sanırım. Her kitap farklı bir yazar tarafından; alanında uzman, örnek oluşturan kişilerle yapılan söyleşilerden oluşuyor.  O kişilerin yaşam öyküleri yanında yakın tarihsel bilgiler edinerek, başarılarından dersler çıkararak okumak çok keyifli. İlk çıkanlardan biri; ‘’Zaman Kaybolmaz- İlber Ortaylı Kitabı’’ yakın zamanda çıkanlardan biri ise ‘’ Hayatım Mücadeleyle Geçti-Kemal Kurdaş Kitabı’’. İnsan kaderini kendi yazar diyen İlber Ortaylı ile  ülkelere, olaylara farklı açıdan bakmayı ve tarihçi gözüyle gezmeyi fark ettim. Kitaptan minik bir alıntı: Ben Alman kültürünü ve edebiyatını , tarihini ve içtimaiyatını tetkik ederken; sokaktaki insana da bakarım, profesöre de bakarım, bulursam politikacı da tanırım. O milletin öğretmenlerini tanıyacaksın, kafa orada oluşur. Bu günkü Türkiye’nin halini de öğretmenlerinden anlarsın. O iyi değilse, memleketin hali de iyi değildir.
’Ben Böyle Veda Etmeliyim- İsmail Cem Kitabı’’, ‘’Aferin Desinler Diye- Doğan Hasol Kitabı’’,  ‘’Tiz Perdeden Gümbür Gümbür- Oktay Yenal Kitabı’’, ‘’Bir Bilim Adamının Serüveni- Celal Şengör Kitabı’’, ‘’Gönül  Dağında Bir Garip- Neşet Ertaş Kitabı’’ ve daha niceleri. Celal Şengör’ün kitabı ; lise ve üniversite öğrencileri için , öğrenme isteği- azmi, araştırmacı kişiliği, bilimselliğiyle örnek oluşturuyor.