Bu
yıl çok soğuk ve yağışlı geçmese de kış kıştır işte,
bahar gibi insanın içi neşe ve enerji dolmuyor. Kış deyince ilk
aklımıza gelen karı bu yıl pek göremesek, kardan adam yapamasak
da kışı bitirdik, bahar geldi gibi (tabii Ankara'dan söz
ediyorum). Ağaçlar çiçeklendi, hava ısındı, güneş pırıl
pırıl, hiç evde durasım yok, hep sokakta olup yürüyesim var.
Kış nasıl mı geçti? Her zamanki gibi hava iyiyse yürüyüşe
çıkıp, kötüyse kitap okuyup, örgü örerek. Kitapların bir
kısmını paylaştık, sıra örgülerde. Benim için örgü örmek
terapi gibi. İplerin renkleri, yumuşaklığı, örgü örme işi,
ortaya çıkan ürünün her biri ayrı ayrı rahatlatıcı etkiye
sahip. Sevdiğimiz birine hediye ettiğimizde onun beğenip
kullanması da bonusu. Çocukluğumdan hatırladığım kadarıyla
çevremdeki kadınların çoğu örgü, dantel gibi el işleri ile
uğraşırlardı. Hatta bir aralar annemle babam; sap, deri,
bakır-pirinç levhalar, cam kırığı gibi değişik malzemelerden
tablolar yaparlardı. İlerlemiş yaşına ve pek de iyi görmeyen
gözlerine inat babaannem de hiç boş durmazdı. El bezi (o
zamanlar misafire yiyecek ikram edildikten sonra ellerini silsin diye
ıslak el bezi getirilirdi), lif (banyo yaparken vücudu sabunlamak
için) gibi ufak şeyler örüp gelene gidene hediye ederdi.
Ailemdeki kadınlar boş boş TV izlemez, izlerken örgü örerlerdi.
Galiba bana da onlardan bulaşmış. Hiç biri iddalı değildi, ben
de öyle. Bizimki sadece boş durmamak. Ha bu boş durmamak da
ailesel. Dedem de yapacak iş bulamayınca evdeki suyu döküp, yeni
su getirmeye çeşmeye giderdi. O zamanlar sular bir telefonla
damacanayla eve gelmezdi. Herkes kendi suyunu mahalledeki çeşmeden
kendi taşırdı. Sonradan su taşıma işi yapanlar çıksa da dedim
ya bizim evdekiler boş duramazdı. Aileden gelen başka şeyler de var tabii; yürümek, gezmek...Sağdaki babaannemden, soldaki anneannemden.