22 Nisan 2014 Salı

Ankara Kalesi

Ankara KalesiAnkara Kalesi, Ankara eviAnkara Kalesi, Ankara eviAnkara KalesiAnkara Kalesi'nin ne zaman yapıldığı tam bilinmiyor. Hititler tarafından yapıldığı sanılıyor. Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı gibi bir çok uygarlık döneminde kullanılmış, onarılmış, ilaveler yapılmış. İç kale ve çevresini kuşatan dış kaleden oluşur. Dış kale eski Ankara şehrini çevirir. İç kalenin iki büyük kapısı var. Biri dış kapı diğeri ise hisar kapısı. İç kale bozulmadan günümüze kadar gelmiş. İç kalenin en yüksek yeri halk arasında Alitaşı olarak da bilinen Akkale. Kaleiçi mahallesinde 2-3 katlı ahşap eski Ankara evleri (alt katlar kışlık, üst katlar yazlık, cumbalı, cihannümalı-yazlık odalı) görülebilir. Bu eski Ankara evlerinin bir kısmı restore edilerek, restaurant, kafe, butik otel olarak kullanılıyor. Resimlerde görüldüğü üzere restorasyon ve yol çalışmaları halen devam ediyor. Kaleye çıkıp tepeden Ankara manzarasına bakmak için ilerlerken biraz kararsız kalınca kendi yaptığı el örgüsü çantaları satan bir hanım; gel gel çekinme bizim buraların adı çıkmıştır ama öyle kötü şeyler olmaz diyerek benimle gezdi. Çocuklar kalede oynayarak büyüdü de ben hiç içine girip buralara çıkmadım, seninle gezeyim sen de çok fotoğraf çek internetine koyarsın, mahallemiz, manzaramız güzeldir diyerek içimi ısıttı ve beni gülümsetti. Evlerinin dışını belediye, içini de kendileri onarabilirlerse mahalleleri daha güzel olacakmış. İnşallah doğal hali bozulmadan istekleri gerçekleşir.
Ankara Kalesi, Çukurhan
Ankara Kalesi, Kurşunlu Han, Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Ankara Kalesi, Çengel Han MüzesiAnkara Kalesi, Mahmut Paşa Bedesteni, Anadolu Medeniyetleri Müzesiİpek yolu ve ticaret geliştikçe şehrin çevresindeki hanlar da artmış. Bu hanlarda tiftik, yapağı, yün, deri, hububat, kuruyemiş ve sebze ticareti yapılmış. Tabi ki Evliya Çelebi'nin de seyahatnamesinde söz ettiği, Ankara'ya has keçi kılından dokunan ve sof adı verilen kumaş ticareti de. Yaklaşık 54 handan günümüze 12 tanesi ulaşabilmiş. Hanlar, ticaret ve konaklama merkezi olarak kullanılan yerlermiş. Bedesten ise kumaş ve bez satmak üzere yapılmış kapalı çarşılarmış. O zamandan bu zamana ulaşabilen hanlardan bir kısmı onarım görmüş, farklı amaçlarla kullanılıyor. Bir kısmı da kaderine terk edilmiş halde. Çengelhan; Ankara'nın sanayi müzesi. Çukurhan; Çengelhan'ın hemen yanında, otel olarak kullanılıyor. Pirinçhan ve Suluhan; birbirinden değişik, otantik ürünlerin satıldığı dükkanlara ev sahipliği yapıyor. Kurşunlu Han ve Mahmut Paşa Bedesteni; Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak kullanılıyor. Atatürk'ün isteği ile kurulan Eti Müzesi'nin adı daha sonra Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak değiştirilmiş . Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Etnografya Müzesi cumhuriyetin ilk kurulan müzeleri ve halen hizmet vermeye devam ediyorlar. Bedesten; Fatih Sultan Mehmet zamanında sadrazam Mahmut Paşa tarafından yaptırılmış. Paleolitik Çağ'dan Tunç Çağı'na uzanan, Asur'lardan Urartu'lara dek Anadolu'nun eski uygarlıklarına ait pek çok eser sergileniyor. Kurşunlu Han ise daha çok müzenin; depo, atölye, kütüphane, idare gibi hizmetleri için kullanılıyor. Pilavoğlu Han, Kıbrıs Han, Safran Han da günümüze ulaşabilenlerden.
Ankara Kalesi, Koyunpazarı YokuşuKale ve çevresine gitmek çok da kolay. Ulus'tan geçen her otobüs, minibüsle ulaşılabilir. Anafartalar caddesinden yürüyerek merdivenlerle ya da yokuş yukarı kaleye çıkmak mümkün. Ya da Altındağ Belediyesi tarafından Koyunpazarı yokuşundan çıkarak. Her iki taraftan da keyifle yürüyerek kale, çevresi, hanlar ve müzeler gezilebilir. 









15 Nisan 2014 Salı

kıştan bahara

Ferzan Özpetek, İstanbul Kırmızısıel işi, örgü, şal, boyunlukKış biterken isimli yazıda fotoğrafını koyamadığım bir kaç örgünün fotoğrafı bu güne kaldı. Kışın son okunanlar da. Ayşe Kulin'in ve Debbie Macomber'in son bir kaç kitabının yanında Ferzan Özpetek ve Selim İleri'nin kitaplarını okudum.
Selim İleri, İstanbul Mayısta Bir Akşamdıİstanbul Kırmızısı Ferzan Özpetek'in İstanbul'unu anlatıyor. Ünlü sinemacı, kitaptaki sayfaları çevirip yeni bölümlere geçtikçe sanki film sahnesi değişiyormuş gibi hissettirerek İstanbul'u ve aşkı anlatmış. Yani ben öyle hissettim. Bu ilk kitabı, umarım devamı gelir çünkü değişik ve güzel. Elimden bırakamadan bir günde okuyup bitirdim.
el işi, örgü, atkıSelim İleri'nin okuduğum kitabının adı ise İstanbul Mayısta Bir Akşamdı . Yazar daha önce de İstanbul ile ilgili kitaplar yazmıştı, bu sonuncusu. İstanbul anıları, İstanbul'u anlatan romanlar ve yazarları, şehrin dünü ve bu günü, sokakları, günlük hayatı, yemekleri gibi her şeyinden ayrıntıyla söz etmiş. Hani kitabı elimize alıp çıksak anlattığı sokakları, tarif ettiği evi, ağacı, çiçeği elimizle koymuşçasına buluverecekmişiz gibi.
Ankara, baharAnkara, bahar, lale



 Bahar geldi sayılır. Artık uzun yürüyüşler ve parkların zamanı. Ağaçlar çiçeklendi. Güneş parıldıyor. Gözüm bir çiçeklerde bir gökyüzünde. Ben henüz göçmen kuşları göremedim ama ''yasayanbahar.org/springalive.net''sitesinden bakıyorum gelmişler mi, gören var mı diye. Baharın habercisi kuşların sesini dinleyip mutlu oluyorum. Çocuklar için de güzel bir site, oyun oynayarak doğayı ve kuşları hem görünümleri hem de sesleriyle tanıyabiliyorlar. Ben de kırlangıç sandığım kuşların ebabil olduğunu bu siteden öğrenmiştim. Kuşları görüp fotoğraflarını çekemedim ama çiçek ve ağaçların fotoğraflarını çekebildim.

Ankara, bahar
İstanbul, erguvan ağacı






1 Nisan 2014 Salı

Ekmek

ekmek resimli tepsiEn temel besinimiz, nimet, hem çok severek yediğimiz hem de kilolarımızın sorumlusu olarak suçladığımız, sofralarımızın olmazsa olmazı.
Gerçek Ekmek, Emine Şahinekmek hamurundan börekekmekSon yıllarda ekmek, süt, yoğurt gibi temel gıda maddeleriyle ilgili çok tartışma yaşanıyor. Esmeri mi beyazı mı, fırında mı ekmek makinesinde mi derken ekmeği anlatan güzel bir kitap buldum. Emine Şahin'in Gerçek Ekmek ve Ekmekle İlgili Tüm Gerçekler isimli kitabı. Kitapta ekmeğin geçmişten günümüze serüveninden tutun da ekmekle terapiye kadar pek çok şey bulmak mümkün. Tabii ekmek tarifleri de. Neler mi öğrendim? Gerçek ekmeğin; temiz su, gerçek un, kaya tuzu ve ekşi maya ile yapıldığını. Rafine beyaz un, rafine beyaz şeker, homojenize bitkisel yağ ve fırıncı mayası ile yapılanın endüstriyel unlu mamül olduğunu. Unun taze öğütülmüş olması ve içerdiği gluten proteini miktarının ekmeğin kalitesini belirlediğini. Gerçek gıdanın yerel, yeşil, yavaş ve adil olduğunu. Doğal olan buğdayı işlerken kaybettiklerimizi karşılamak için eklediğimiz katkılarla nasıl yapay hale getirdiğimizi ( rafine beyaz un elde ederken ayrılan kepek/rüşeymi sonradan eklemek veya ayrıca satmak gibi). Ekmek yapma becerisinin, zamanı ve fermantasyonu idare etme sanatı olduğunu. Probiyotikli yoğurt reklamı da ne, yoğurt zaten probiyotik değil mi sorumun cevabını da. Yoğurt, peynir, kefir, sirke, turşu, boza, tarhana, ekşi hamur, sofralık zeytin ve şarap hepsi fermantasyonla oluşuyor. Fermantasyon ile gıdanın lezzeti artar, besleyici özelliği olmayan maddeler azalıp, vitaminler gibi yararlı maddelerden zenginleşir. Ayrıca pişirme süresi ve kullanılan yakıt azalır. Yazar; ülkemizdeki ekmek hikayeleri, ustaları ve ekmek reçetelerine ulaşmayı, müze fırını, gerçek ekmek sempozyumları ve festivalleri düşlüyor. Ne hoş olurdu değil mi? Umarım düşleri gerçekleşir. Ben de keyifle okur, gezer/katılır ve tadarım. Ya siz? Ekmek yapmak sandığımdan daha zahmetli, zaman ve sabır isteyen bir işmiş. Şimdilik ekmek yapmayı denemeyeceğim ama sonra neden olmasın. O zaman kendi ekmeklerimin de fotoğraflarını koyabilirim. Ekşi mayayı sadece ekmekte değil hamur işlerinde de kullanabilirim sanırım. Bu benim denememi daha hızlandırabilir. Çiçek şeklindeki pazılı-peynirli böreği fırından aldığım ekmek hamuru ile yapmıştım. Bir sonrakini kendi yaptığım ekşi mayalı hamurla deneyebilirim.